Bazen bir toplumun geleceğini anlamak için çok uzağa bakmaya gerek yok. Evin içinde, alışveriş sepetinin başında, bir çocuğun başucunda, mutfakta ya da iş yerindeki bir toplantı odasında… Kadını gördüğüm her yerde, geleceğe dair ipuçlarını da görüyorum.
Toplumun yapı taşı olan aile dediğimizde aklımıza genellikle anne ve eş kimliğiyle kadın geliyor. Yüzyıllardır bu böyle. Ama asıl mesele, kadının hep hak mücadelesiyle anılması. Adeta “ikinci bir varlık” olarak yıllarca görünmez kılınan kadının hikâyesi, bugün hâlâ birçok cephede devam ediyor.
Ben bu yazıda biraz farklı bir yerden seslenmek istiyorum. Kadını yalnızca üretimde değil, tüketimde de ekonominin itici gücü olarak görmemiz gerektiğine inanıyorum. Zira ben her gün bunu yaşıyorum. Sadece istihdamdaki rolümüzle değil, günlük hayatın tüm kararlarında yön verici olduğumuz kocaman bir gerçek.
Geçmişte kadınların üretim süreçlerindeki yerini yazmıştım. Ancak ekonomiyi tek başına üretim taşımaz. Talep yani tüketim de büyümenin anahtarıdır. Ve bu tüketim dinamiğini yönetenin büyük ölçüde kadın olduğunu artık veriler de çok net ortaya koyuyor.
2025 yılına ait güncel araştırmalar* bize toplumdaki algıların nasıl değiştiğini ya da hangi kalıplarda hâlâ takılı kaldığımızı gösteriyor. Örneğin, “Bir çocuğa en iyi annesi bakar” miti 2022’de %67’yken, 2025’te %83’e çıkmış. Yani bu konuda daha da gelenekselleşiyoruz. Ancak aynı araştırmada, babanın çocuk bakımındaki rolüne yönelik olumlu tutumların artması da umut verici.
Yine de ev işlerinin ve çocuk bakımının hâlâ kadına, hane gelirinin ise erkeğe ait olduğu düşüncesi büyük oranda korunuyor. Bu noktada ben kendi yaşantımda da bunu gözlemliyorum. Kadın; çalışıyor, ev yönetiyor, çocuk büyütüyor, alışverişi yapıyor, hatta ailenin geleceğine dair yatırımları planlıyor. Peki, bu görünmez emek neden ekonomik analizlerde hep gölgede kalıyor?
Bu sorunun cevabını ararken karşıma Bank of America’nın küçük işletmelere ait finansal verilerden oluşan bir araştırması çıktı. 2022 yılı hariç, 2019’dan bu yana erkeklere kıyasla kadınların daha fazla harcama yaptığını söylüyor. Ve bu yalnızca ABD için değil. Ülkemizde de benzer bir tablo var.
Kredi kartı harcamalarına, özellikle de e-ticaret verilerine baktığımızda Türkiye’de kadınlar yüzde 58 oranla erkeklerden daha fazla harcama yapıyor. Üstelik kartlı ödemelerde en büyük pay, zorunlu ihtiyaçlara yani market alışverişlerine gidiyor. Yani kadınlar sadece alışveriş yapmıyor; hane ekonomisinin nabzını da tutuyor.
Burada dikkat çekmek istediğim nokta şu: Tüketim, sadece bireysel bir tercih değil, ekonomik büyümenin lokomotifidir. Ve bu lokomotifin başında çoğu zaman kadınlar yer alıyor. Kadın; ne alacağına, ne zaman alacağına, hangi markaya güveneceğine, aile bütçesini nasıl yöneteceğine karar veriyor. Tüm bu tercihler makroekonomik sonuçlar doğuruyor. Büyümeye, piyasalara, üretim planlarına yön veriyor.
Evet, hâlâ toplumsal cinsiyet eşitliğinde uzun bir yolumuz var. Verilere göre bu eşitliğin tam anlamıyla sağlanması için en az bir yüzyıla daha ihtiyacımız olabilir. Ama yine de biliyorum ki bugün geldiğimiz noktada, dünyanın neresine gidersek gidelim; kadının davranışıyla şekillenmemiş bir toplum bulmak neredeyse imkânsız.
İşte bu yüzden, kadının yalnızca üretimde değil, tüketimde de bir ekonomik güç olduğunu yüksek sesle söylememiz gerekiyor. Ben bu gücü her gün yaşıyor, görüyor ve hissediyorum. Ve inanıyorum ki; kadının bu gücünü fark eden toplumlar, geleceği daha sağlam temeller üzerinde inşa edecek.
*Araştırma Kaynağı: TED Üniversitesi, TurkishWIN ve XSIGHTS iş birliğiyle 15 Şubat – 12 Mart 2025 tarihleri arasında bin kişiyle yüz yüze gerçekleştirilen “2025 Kadın ve İstihdam Algı Araştırması”.